Puslu Kıtalar Atlası'nın Pusu Bizim İçin Ne İfade Ediyor?
Hepimizin içinde olmak istediği o zaman; puslu lacivertten olma bir tülün üstüne örtüldüğü İstanbul.
Hayatının bir noktasında İhsan Oktay Anar ile denk gelmiş insan, hayatında binlerce kez yaşayacağı milatlardan birini yaşamıştır. Eski benliğinden sıyrılmıştır, üstüne huşu içinde giydiği bir İhsan Efendi hırkası vardır artık. Yumuşak döşeklerde yatıp Çelebi uykusu uyumak ister. Hayalinin tüm kudretiyle dünya yolculukları yapmak, var olabileceğini bilmediğini dahi bilmediği maceralara atılmak ister. İçtiği yeşil bir şuruptan mürekkep rüyalarını döndüre döndüre izlemek ister. O yüzden artık Cemal Süreya’nın Dostoyevski için dediği gibi, o gün bu gündür huzuru yoktur.
Bu yazım, elbette İhsan Oktay Anar ile tanışıp onun zihninin kıvrımlarında biraz olsun dolaşabilmişler, onun hayal gücünün sunduğu masalsı ve epik hikâyeye şahit olabilmişler için.
Puslu Kıtalar Atlası’nı ilk okuduğum sıralar orta okul yıllarındaydım. Anlamakta biraz zorlandığım girişinden sonra önümde bir ova misali açılan o mistik hikâyeyi görünce tabiri caizse çarpılmıştım. Dershanedeki edebiyat hocama kitaptan bahsedebilmek için nasıl hevesle beklediğimi hatırlıyorum. İki ay boyunca sindire sindire okumuştum. Pek çok yerini de anlamadan okumuştum açıkçası. Yıllar boyunca yaptığım her tekrar okumada bir öncekinde ayırdına varamadığım onlarca şey gördüm. Bu da her seferinde daha saygıyla bağlanmama sebep oldu Puslu Kıtalar Atlası’na. Fakat her seferinde de daha da uzaklaştım, çünkü bir kitap en fazla ne kadar okunabilirdi? Elimin altında- belki de çoğu insanın hala fark etmediği ayrıntılarını fark ettiğim- tekrar tekrar okudukça daha da bağlandığım fakat bir o kadar da yerleştiği zirvenin her seferinde daha da yukarıya çıktığını gördüğüm bir yapıttı.
Benim hayatımda çok büyük etkisi oldu İhsan Oktay Anar’ın. Okuma sıramda Puslu Kıtalar Atlası’ndan sonra Amat geldi. İçindeki zaman tasavvuruyla vurdu. Puslu Kıtalar Atlası da düş ve gerçeklik kavramıyla vurmuştu zaten. Amat’taki dini referanslar ve göndermeler beni resmen kendimden geçirmişti. Velhasıl kelam, lafı çok dağıtmamak lazım.
Puslu Kıtalar Atlası, Türk Edebiyatı için ‘bence’ zirveye yerleşebilecek iki üç kitaptan biridir. Bir edebi akım başlatmıştır. İhsan Oktay Anar sonrasında onun yolundan yürümek isteyen onlarca hatta yüzlerce yeni yetme yazar onun dünyasının gölgelerinde gezinmeye başlamıştır. Ben de onlardan biriyim. Aklıma yazma fikrini düşüren ilk kıvılcım Puslu Kıtalar Atlası’nı okurken çakmıştı. Bu muhteşemlikte bir şey acaba bir gün ben de yapabilir miyim demiştim. O gün bu gündür huzurum yoktur. Hala arayıştayım. Sosyal medyadaki kullanıcı adlarımdan tutun da akademik hayatıma, hatta mesleğime kadar etkiledi beni. İnsan bir şeyi bu kadar sevmemeli.
Peki, Puslu Kıtalar Atlası bizi neden bu kadar etkiledi? Bence yaradılışımızca gelen bir hoşnutsuzluğumuz olduğu için bu kadar etkiledi. Herkesin bir noktada farkına vardığı “daha iyi yerler vardır, daha iyi şeyler oluyordur muhakkak” hissi bizim ümüğümüze oturmuş bir şeydir. Çok mutlu olduğumuz bir günde bile aklımızdan geçiverir. Daha iyisi vardır diye. Puslu Kıtalar Atlası da bir bakıma ütopyamız, hepimizin bir parçası olmak isteyeceği bir masal. Bunda Anar’ın ustalıkla kullandığı o masalsı dilin payı elbette çok büyük. Fakat bunun bizde karşılığı olmasa gerçekten o kadar etkiler miydi yine herkesi? Bize, bu kitabı seven herkese, hissettirdiği o duyguyu biz zaten arıyor olmasaydık o bize verebilir miydi? Buradan meseleyi Kaçış Edebiyatı konusuna getirir gibi oldum ama aslında amacım o değildi. Çünkü Anar’ın edebiyatını Kaçış Edebiyatı olarak nitelendirmek olsa olsa bir ejderhayı kümese kapatmak gibi olur. Dahası hepimizin aşina olduğu o nostalji duygusu da bunda etkili. Nostaljiyi Avrupa Orta çağ hikayelerinde bulamayız biz, Osmanlı anlatılarıyla büyüdük. Teknolojinin gelişkin olmadığı, her şeyin el yordamıyla yapıldığı, bir yolculuğun günler hatta haftalar sürdüğü zamanlarda hikâye önemlidir.
Burada çok detaylı analizlere giremem. Fakat Anar’ı da kusursuz addetmemek lazım. Elbette kusurlar var, elbette daha geliştirilebilir şeyler var. Ama ben henüz ne olduklarını bulamadım 🙃
Bu konuda daha ileri okumalar yapmak isteyenler için çeşitli mecralarda incelemeler, tezler, makaleler mevcut. Pek yakında benim de tezim hazır olacak.
İhsan Oktay Anar bize düşlerini verdi, biz de o düşlerle avunduk.